top of page

YEŞİM ATİK Hakkında yapılan yorumlar

Screenshot 2018-11-29 at 16.11.35.png
YASEMİN KAZMACI EYİ diyor ki

2016 yılında tanıştım Yeşim hocamla . Krizden dolayı işten çıkarıldığım ve ve aylardır iş bulamadığım bir dönemdi . Pinterest uygulamasını yeni kullanmaya başlamış ve sürekli yoga fotolarına bakıp duruyordum . Derken bir gün evime 1 blok ötede yoga dersleri olduğunu öğrendim . Gideyim bakayım azıcık spor yapıp kolumu bacağımı hareket ettiririm düşüncesiyle başladım derslere . 

İlk derste yoganın benim anlamlandırdığım türden bir şey olmadığını anlamıştım . Sürekli sınıftaki diğer öğrencilere bakıp onlar gibi yapmaya çalışmıştım pozları . Bedenimin biricik olduğunu , her bedenin farklı olduğunu , her pozu herkesin yapamayacağını bir süre sonra öğrenecektim . Derslere hiç kaçırmadan devam ediyor , her derste farklı deneyimler yaşıyordum . Bir gün meditasyonda "kalbine bak " dediğinde birden çocuğumu gördüm , kendimi gördüm . O'nun bazen çocuk olduğunu unuttuğumu , zamanla ne kadar sertleştiğimi , sivrildiğimi gördüm . Rüyadan uyanmak gibiydi . Artık daha sakin , farkındalığı daha yüksek biri olmaya başlamıştım . Bedenim esnedikçe zihnim de esniyordu . İnsanları daha rahat dinleyip , kendimi daha rahat , tam istediğim şekilde ifade edebilmeye başlamıştım . 

2.uyanışım Doruk'un hastalığıyla ilgiliydi . 4 yaşındaydı ve 1,5 yaşından beri tedavi gördüğü reflüsü vardı . Her istediğini yiyemiyor ve sıkı bir diyetteydi . Bir gün dersten önceki sohbet esnasında bu konu açılmıştı . "Hamileyken atlatamadığın bir duygun var mıydı ?" dedi hocam . Kendimden gayet emin bir şekilde "hayır , ben çok güzel bir hamilelik ve doğum yaşadım " dedim . Zamanla bu konu üzerine yoğunlaşınca , Yeşim hocamın da destekleriyle ne yazık ki çocuğumu hasta edenin aslında benim duygu ve düşüncelerim olduğunu farkettim . Bir anne olarak çok üzücü , çok yaralayıcı , kabul etmesi çok zor ama  gerçekti . Hamileyken şehirler arası taşınmak zorunda kalmıştım ve toplumun biz kadınlara dayattığı "çocuk da yaparım , kariyer de " baskısından kimseden destek istememiş çünkü bunun doğal bir süreç değil de bir acizlik olduğunu düşünmüş ve duygularımı kabul etmek yerine zorlandığım her duygunun üstünü kapatmıştım . Zamanla duygularımı görmeye  ve yavaş yavaş anlamaya başladım . Yeşim hocamın uyguladığı EFT ve Reiki seanslarının da yardımıyla Doruk artık çok daha iyiydi. Doktorun da onayıyla ilacı yeniden bırakmış ama diyete devam ediyorduk . ( daha önce de bir kaç kez bırakmayı denemiş bir süre sonra yeniden başlamak zorunda kalmıştık  ) Ben kendime çalıştıkça Doruk daha da iyi olmaya başladı . Şimdi 7 yaşında ve artık ne isterse gönül rahatlığıyla , kendi isteğiyle yiyebiliyor. 

Tüm bunlar olurken Yeşim hocam eğitim açacağından bahsetti bir gün . Hiç düşünmeden ben de varım dedim . Sadece hareket ederek , bazen de durarak zihnimiz nasıl değişebilirdi , tüm bu olanlar nasıl oluyordu öğrenmek istedim . Hayatımda ilk defa hiç bir detay bilmeden  "evet" demiştim . Hala işsizdim ve eğitime verecek 5  kuruş param yoktu . Bir kaç ay sonra benim o zamanki aklımla hiç olmayacak , her iki taraf için de şartların imkansız olduğu bir iş tüm zorluklara ve imkansızlıklara rağmen olumlu sonuçlandı . Herkes servis kullanırken ben arabamla gidip geliyordum , mesai 8'de başlarken ben 8.30'da başlıyordum . Sonuçta oldu ve tüm eğitim masraflarını o işyerinden kazandıklarımdan karşıladım . 

Eğitime başladığımda farkettiğimi , iyileştiğimi sandığım her şeyin devede kulak olduğunu büyük bir şaşkınlıkla anladım . Bu konuda öğrenmenin sonu yoktu zamanla anlayacaktım. Tüm bu süreçlerde Yeşim hocam  öğrenmeye hevesli tüm öğrencilerine tam destek veriyordu . 

Bugün , yin yoga ve hamile yogası dersleri veriyorum ve biliyorum ki  ne zaman ihtiyacım olsa Yeşim hocam hala desteği ile yanımda .

CANGÜL U. diyor ki

Yeşim Atik, Yin yoga, Öğretmenlik, Öğrencilik ve Sırdaşlık..
 

Herkes tercih yapar. İsteyerek ya da istemeyerek, bilinçli ya da bilinçsiz, yönelimi ne olursa olsun herkes tercih yapar. Mesele şu ki, yaptığın tercihin sorumluluğunu alabiliyor musun? Bununla yüzleştiğinde “hayatı akıt” klişesi gerçeklik kazanır. İstersen doğrudan eyleme giriş, istersen üzerinde bin türlü hesap yap ya da vazgeç, durum basittir; sonuçta hep bir tane tercihe sahip çıkıyorsundur. Ve bu seni illaki insanlara, bir duyguya/duygulara, bir düşünceye/düşüncelere, devinime açılan bir yola götürür. İşte bu yolda karşılaştığın her şeye(iyi ya da kötü), tercihin kadar sahip çıkabiliyorsan sen olmaya, olanın üstüne katmaya, kendini oluşturmaya devam ediyorsun. Orada sessizlikten sese, eylemsizlikten eyleme, illüzyondan gerçeğe geçiş yapabileceğini anlıyorsun. 


Ben bir sene önce bir tercih yaptım. “Ne kaybederim, ne olacak ki, gireyim şu işe” gibi üstün körü bir düşünceyle ya da cesaretle hiç ilgisi olmayan bir ‘gazlama’ yöntemiyle değil. Yoga yapmak istiyor, fakat olanın üzerine koymam gerektiğini biliyordum. Yeni bir kaynağa açılan ama var olan eğitimlerimle de harmanlayacağım bir süreç olmalıydı. Açıkçası bir o tarafa bir bu tarafa kaymadı zihnim, çünkü şu netti, bu yeni eğitim “yin yoga” olacaktı. Ama İzmir’de kiminle, nasıl? Çok geçmeden hoş bir tesadüfle karşılaştım sosyal medyada; bir arkadaşım Yeşim hoca’nın eğitiminden söz eden bir gönderi paylaşmıştı. Yogaya ilişkin bir takım ön görülerim vardı ve bu paylaşım “ben bu insanın eğitimine gidiyorum” dedirtti. Şimdi olduğu gibi, ne verecekse her şey çok netti eğitim tanıtımında. Ama evinin balkonunda yaptığımız ilk sohbette, hocam bana, kendisinin nasıl bir eğitim anlayışına sahip olduğunu anlattı aslında, eğitimin içeriğini değil, yani fazlası vardı. O gün başladı Yeşim hocamla yolculuk. Ama uzun uzadıya, balkonunda yaptığımız o ilk sohbetten bugüne kadar olan süreci yazmayacağım. Yeşim hoca ile geçen süreci tek sözcük karşılar bence; “destek”. Dayanışmaya içkin olan, rehber olmaya içkin olan, ustaya içkin olan “destek”. Benim kendimden beklentilerimle, benim sınırlarımın ne olduğuyla, nereye gidebileceğimle yüzleştim yin yoga eğitiminde. Çünkü sessiz bir el beni itiyordu, ileriye itiyordu. Ama arkama değil, ayaklarıma bakıyordum. Yürüyordum. Eli hissediyor, ama kim olduğunu düşünmüyordum. Bu güvendir. Dolu dolu bir eğitimde, meditatif bir dolu ders uygulamasında sınırlarda geziyor olmak, ama kimsenin sınırına girmemek bir meziyettir. Bir ustanın meziyetidir. Yoga eğitimlerinde genelde herkes bir yere çarpar ve çarptığı yerde sökülmeye hazır zanneder kendini. Onu toparlamak hocanın işi değildir, ama ona kendine nasıl yaklaşacağını gösterebilmek hocanın rehberliğidir, hem de çarpanı deşmeye yeltenmeden. Çünkü kendi sınırlarını hatırlayan, başkasının sınırlarına da saygı duyar. Öğrenciden dökülene etiketler koymadan, ‘kendinde bırakmak’ halidir sınırını bilmek ve bir meziyettir, sabrın ete-kemiğe bürünmüş halidir. Böyle öğrenildiğini öğretir. Aslında yaptığı şey, kişinin kendi sorumluluğunu, kendine ait olanın sorumluluğunu almasına yardımcı olmaktır. Alt metni; “bir tercih yaptın, şimdi bu alandasın, karşılaştığın ne varsa ya da olduğun ne ise yüzleş, sorumluluk al”dır. Bu “destek”tir; dayanışmaya içkin olan, rehberlik etmeye içkin olan, ustaya içkin olan... Öğrenciden düşen parçalara başka el değmesine izin vermeyen hoca, aslında bir çeşit sırdaşlığı da örer. Onu bilgili kılan da budur. Bir eğitimin, sadece bir uzmanlık alanı kazanmak için eğitim olmadığını anlatan hoca, bilgisi ile hayatı yoğurandır. Hiç bir şeyin kolay olmadığını, ama aslında basit ve sade olduğunun vurgusunu sözle değil, izlediği yol ile öğrencisinin içine akıtandır. Bu sadece hocalık değil, olgunluğun bir karşılığıdır-ki bir şeyin içinde sessizce akmana, derinleşmene imkan tanır, dinginleştirir. 
Ben Yeşim Atik’in öğrencisi oldum. Hala öğrencisiyim. Ben ondan yin yogaya ilişkin çok şey öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum, evet. Ama ben sadece yin yogaya ilişkin bir dolu bilgi almadım, tüm bu sözünü ettiklerimi gördüm, öğrendim. Birine saygı duymayı hissetmek, insanın kendisine saygısını da getirir gözünün önüne koyar. Ben Yeşim Atik’in öğrencisiyim ve ona sadece hocam olduğu için değil, durduğu yeri koruyan biri olduğu için saygı duyuyorum. Bir uzmanlık eğitiminden fazlasını aldım ben. Bu yüzden ders verirken sadece ders verdiğimi düşünmüyorum, bir tavrı taşıdığımı hissediyorum.
Yin yoga ise, işte tüm bunların içerisindedir. Yin yoga, tüm bu bilme hallerine tanıklık ederek ve içinden geçerek öğrenilecek bilgiler silsilesidir. Yin yoga, tüm bu olma ve görme hallerinin içinden; “Herkes tercih yapar. Mesele şu ki, yaptığın tercihin sorumluluğunu alabiliyor musun? Bununla yüzleştiğinde “hayatı akıt” klişesi gerçeklik kazanır...”diyerek gelir, olduğun halin içerisine yerleşir. Buna karşılık verip verememek de kişinin nereye baktığıyla, kaybolup-kaybedip-bulmasıyla ilgilidir.
Yin yoga, hocalık, öğrencilik, sırdaşlık... Bütün bunları birbiri içinde eritmeyi başaran Yeşim hocamla yanyana gelmiş olmayı ‘çok mutluyum’ diye tarif etmem ben. Bugün insanların birbirinde ya da sürekli bir şeylerde aradığı o best seller mutluluk tariflerine denk düşsün istemem. ‘Güvendeyim’ , bunu bilirim ben. Bu yazıyı yazarken, su kenarında bir gecedeyim. Ama nerede olursa olsun, bu bana güç veren, cesaret veren şeyin bir balkon sohbeti ile fitili ateşlendi. Bu yüzden herkesin desteğe ihtiyacı vardır, herkesin yakınından ya da nereden geleceğini tahmin bile etmediği bir ele ihtiyacı vardır. Bu güç verir, nasıl yürüyeceğin o saatten sonra sana kalır. Adımını attıktan sonra o ele bir selam çakıp devam etmek de, bir pozun içinden çıkma hali gibidir artık. Ne isen ya da ne olmuşsan onun gibi pozdan çıkar, hayatta da neler yapabileceğinin işaretlerini verirsin kendine. Görürsün, alırsın, anlarsın, idrak edersin. Beş dakika bir pozda kalmak ne ise senin için, görmek, almak, anlamak, idrak etmek de odur. 
Bu yüzden, Yin yoga ile hayatın birbirinde yoğurulduğu yer bazen su kenarında ıslanan ay ışığında bir gecedir. Benim ve benim gibi öğrencisi olmuş bir sürü insanın sadece iyi bir eğitim demeyeceği, Yeşim Hoca’yla başlayan yin yoga yolculuğu, sen istemedikçe elini çekmeyen, sonlanmayan, akış haline dönüşen bir süreçtir...

bottom of page