Hepimizin bir hikâyesi var bu hayatta. Aynı parmak izi gibi herkesten bambaşka…
Hikâyemiz anne rahmine düşmemizle başlıyor, hatta annemizin anneannemizin rahmine düşmesiyle başladığını söylüyor Mark Wolynn “Seninle Başlamadı” adlı kitabında.
Hayatının içinde devamlı tekrar eden bir döngü varsa, nedenini anlayamadığın duygu durumları yaşıyorsan, hikâyenin başlangıcına dönmen gerek. Ataların kimler, neler yaşamışlar?..
Mark Wolynn kitabında şöyle anlatıyor:
“İlk başlarda genetik mirasımızın yalnızca anne-babamızdan aldığımız koromozomal DNA yoluyla aktarıldığına inanıyorduk. Kromozomal DNA saç, göz ve ten rengi gibi fiziksel özellikleri aktarmakla sorumludur ve şaşırtıcı bir biçimde bütün DNA’mızın yüzde 2’sinden az kısmını oluşturur. Diğer %98’lik bölüm ise kodlanmayan DNA olarak adlandırılır ve kalıtımla aldığımız duygusal, davranışsal ve karakter özelliklerinin birçoğundan sorumludur. Kodlanmayan DNA’nın stresli duyguların yanı sıra toksinler ve yetersiz beslenme gibi çevresel stres faktörlerinden etkilenmekte olduğu bilinmektedir. Etkilenmiş olan DNA bizleri rahmin dışındaki dünyaya hazırlamaya yardımcı olan bilgileri aktarır ve bizlere çevremize uyum sağlayabilmemiz için ihtiyacımız olan belirli özelliklere sahip olmamızı sağlar. Racel Yahuda’ya göre epigenetik değişiklikler bizleri anne- babamızın deneyimlediği travmalarla baş edebilmemiz için biyolojik olarak hazırlamaktadır. Benzer stres faktörlerine hazırlıklı olmak için hayatta kalmamıza yardımcı olacak belirli araçlarla doğarız.” Mesela ben Girit kökenli bir ailenin kızıyım ve atalarım doğdukları topraklarından göç etmek zorunda kalmış. Dedem hep söylerdi “Girit’te yabancıydık, burada gavur.’’ Hayatımda her zaman bir yerleşme sorunu vardı. Ev değiştirmek, hayatımdan insan çıkarmak, şehir değiştirmek, gereksiz eşyaları atmak, eskiden çok zordu. Atalarımdan gelen o tutunma, yerleşme duygusu bende böyle ortaya çıktı. Gereksiz alınganlıklarım ve hüzün, hatta arabesk bir tarafım vardır içimde nedensiz, sebepsiz. Birçok duyguyu neden yaşadığımızı anlayabilmemiz için biraz araştırmacı olmak gerekiyor.
Atalardan getirdiklerimiz, doğum travmamız, aldığımız sevgi, üzerimize yapıştırılan etiketler ve daha bir sürü kabuk alıyoruz üzerimize hayatta var olabilmek için, sonra bir gün bir takılıyor ayağımız ve düşüyoruz. Düştüğümüz yerde “neden ben?” sorusunu soruyoruz. Sonrasında “Ben ne istiyorum?” “Ben gerçekte kimim?” soruları ile kendine yolculuk başlıyor. Hikâyeyi süslemeden, sansürlemeden, acıyan yanı görerek, acının içinde kalarak, parça parça düşmesine izin verip, çekiştirmezsek gerçek kimliğimize ulaşıp büyüyebiliyoruz. Bir ev kuruyoruz kendimize odalarına, dolaplarına, çekmecelerine anılar, duygular, yaşanmışlıklar yerleştiriyoruz, hatta çeyizlerimiz var sandıklarda naftalinleyip sakladığımız. O duygunun orada olduğunu içimizdeki sistem biliyor ama biz unutuyoruz ve çalışan sisteme göre kararlar veriyoruz. Enerjetik açıdan baktığımızda hikâye Mulaadhara kök çakrada başlıyor. Kök çakranın gelişim aşaması anne rahminden 1 yaşa kadar sürüyor. Ayaklar yere bastığında “Ben bu hayat oyununa varım” diyoruz. Hikâyendeki döngüyü farket, nasıl insanlar giriyor hayatına, kimler canını acıtıyor, canın neden acıyor? Acıyı fark ettiğinde hislerine gel, ne hissediyorsun? Bu uzun bir yazı dizisi olacak evimize çakralar aracılığı ile bir yolculuk yapacağız. Odalara girip dolapları karıştıracağız biraz çekmecelere bakacağız, kapının arkasında kalan sandığın tozunu alacağız. Artık ihtiyacımız olmayanları, bize ait olmayanları kapının önüne koyağız. Sizi bu yazılarla birlikte youtu.be Yeşim Atik yoga kanalındaki meditasyon ve derslerlede destekleyeceğim. Evet zor bir yolculuk ama pek keyifli. Kendine, evine doğru yola çıktığında yolun nasıl açıldığına şahitlik edeceksin. Önce kendi merkezimize gelmemiz gerekiyor ki bunu için meditasyona ihtiyacımız var. Meditasyon yapmayı öğrenerek bedenimizi, zihnimizi izleyeceğiz. Sonra Kök çakranın hikâyesi gelecek…
**kitap önerisi
Mark Wolynn “Seninle Başlamadı”

Comments